top of page
Yazarın fotoğrafıAslıhan Gürbüz Sevim

Hak Arama Özgürlüğünün Sınırları

Güncelleme tarihi: 18 Şub 2023

Anayasa'nın hak arama özgürlüğünü düzenleyen 36. maddesinde, kişilerin hak arama özgürlükleri güvence altına alınmıştır.


Hak arama özgürlüğü, toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri olmasının yanında bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme ve haksızlığı giderme yoludur. İnsan varlığını soyut ve somut değerleriyle koruyup geliştirmek amacıyla, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama, bu konuda tüm yollardan yararlanma hakkını içeren hak arama özgürlüğü hukuk devletinin vazgeçilmez şartlarındandır.


Hak arama özgürlüğü sadece yargısal başvuru yollarını içermez. Bu ilke aynı zamanda, idari başvuru yollarını ve hatta duruma göre, kurumlara başvuru yollarını da kapsamaktadır.


Hiç kuşkusuz sözü edilen bu hak ve özgürlük asla sınırsız değildir. Bu Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle, başkalarının hak ve çıkarlarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması ve genişletilmesi gerekir. Aksi halde, bir toplumda sulh ve huzurdan, adil bir dengeden bahsetmek mümkün olmaz.

Anayasa, hak arama özgürlüğünü korumakla birlikte, sınırsız bir hak arama hürriyetini tamamen garanti etmemiştir. Başka bir deyişle, hak arama hürriyetinin kişilerin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına zarar verir boyuta ulaşmaması gerekir.


Bu hususu, Anayasa'nın 12. maddesinin kişilerin sahip oldukları temel hak ve hürriyetleri kullanırken sahip oldukları ödev ve sorumluluklarla ilgili olarak, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan, “Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder." düzenlemesinden anlamaktayız.


Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, 17. maddesinde, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 58. maddesinde ise; kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği düzenlenmiştir.


Yargıtayın kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile hak arama hürriyeti ve şikâyet hakkı arasındaki dengenin nasıl kurulacağına ilişkin yerleşik içtihatlarında;

“Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikâyet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.” ifadesine yer verdiği görülmektedir. (Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21/12/2017 tarihli ve E.2016/938, K.2017/8564 sayılı, 18/12/2017 tarihli ve E.2016/2768, K.2017/8377 sayılı kararları)


Hukuksal alanda, hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya gelmesi olasıdır. İşte bu noktada, hak arama özgürlüğünün sınırları karşımıza çıkmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altındadır, diğer taraftan kişilik hakları Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna birlikte kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir.


Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve aynı zamanda koruması ise imkansızdır. Yoksa çelişen bir durum oluşur.


Dolayısıyla kişilik hakları ile hak arama hürriyetinin karşı karşıya geldiği durumda çatışan haklar arasında dengenin kurulabilmesi için incelenecek kriterlerden bazıları şöyledir:

Hak arama hürriyetinin kullanılmasını haklı gösterecek emarelerin varlığı,

Hak arama hürriyetinin sırf üçüncü kişilere zarar vermek amacıyla kullanılıp kullanılmadığı,

Hak arama hürriyetinin kamu görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili konularda kullanılıp kullanılmadığı,

Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı,

Hak arama hürriyetinin kullanılması esnasında kullanılan ifadeler ve bunların hedef alınan kişinin yaşamına etkileri.


Yukarıda verilen kriterlerden hareketle şu söylenebilir; kişinin Anayasa ile sağlanması öngörülen huzur ve güvenli ortamda yaşaması, gelişme ve faaliyet göstermesi, ona verilmiş görevleri yerine getirebilmesi için gerekli olan özgürlükler, yasal düzenlemelerin kapsamı içinde kullanıldığı ölçüde kısıtlanamaz ve kimse bu özgürlüğü kullandığı için tazminatla sorumlu tutulamaz. Yoksa her yapılan ihbarın ya da şikayetin tazminat sonucunu doğurması ihtimali doğar ki, bu da hak arama özgürlüğünün tamamen kısıtlanmasına yol açar.


Çünkü bazen, kişilik haklarının ihlali gibi görünen durumlar, aslında başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapıldığından hukuka aykırı sayılamaz. Bu nedenle, kurumlara ya da suçları kovuşturmakla yetkili makamlara yapılan ceza şikayetleri, ihbarlar, kişisel ceza davaları, yetkili mercilerde yapılan icra takipleri, açılan hukuk davaları hukuka aykırı değildir.


Bu noktada, her daim tekrar ettiğimiz gibi, her somut olayın yukarıda açıklanan hükümler ve kriterler ışığında yeniden incelenerek sonuca ulaşılması gerekmektedir.


Faydalı olması dileğiyle…


Av.Aslıhan Gürbüz Sevim

Mart 2022



Yararlanılan Kaynaklar



© Bu sitedeki yazılar, site ve yazar adı belirtilmeden kullanılamaz.

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kommentit


Yazı: Blog2_Post
bottom of page